Kışladağ Altın Madeni Dış İlişkiler Şefi Murat Yüksel ile gerçekleştirilen röportaj;

Madencilik sektöründeki ilk yıllarınız ile günümüz koşullarını, 40 yıllık deneyiminiz doğrultusunda kıyaslayacak olursanız, sizin için en çarpıcı farklılıklar nelerdir?

Teknolojik ilerlemelerden kaynaklanan farklar, yaşamın her alanında ve her sektörde olduğu gibi, üretimi geliştiren, kolaylaştıran gelişmeler bizde de var. Örneğin neredeyse her maden şirketinde artık bilişim departmanları var.

En önemli değişiklik ise asıl olarak doğaya ve çevreye gösterilen özen konusunda oldu. Sigara içen bireyin “zararı kendime, yanımdakine zararı yok ki” deyişine benzer bir anlayıştan sürdürülebilir yönetim sistemlerine evrildik. İlgi alanımızda yaşayan toplumun yaşamına olan etkilerimizi en aza indirmek veya tamamen yok etmek için çalışmalar yapılıyor.

Şirket sloganımız da bunu özet olarak şöyle yansıtıyor: “Önce insan ve çevre, sonra madencilik.” Ben her zaman derim ki, madenciliğin çevreye en büyük etkisi kaçınılmaz olarak topoğrafyada değişikliğe yol açmasıdır; bir yerde çukur, yanında bir tepe oluşturulur; ancak doğaya, doğanın güçlerine ve temel bilimlere saygılı bir üretim şekli yalnız madencilikte değil her endüstriyel faaliyette çevreye zarar vermeden üretim yapmanın temel koşuludur.

Hem yıllarını Tüprag bünyesinde geçirmiş emektar bir iş arkadaşımız hem de Kışladağ Altın Madeni’nin yer aldığı Uşak şehrinin saygıdeğer bir ferdi olarak, Tüprag Metal Madencilik ile Uşak şehrinin ilişkisine dair bize neler söyleyebilirsiniz?

Merkezi Ankara’da olmakla birlikte Türkiye’nin ve Avrupa’nın en sayılı altın madenlerinden biri Uşak ilinde. İsteyenler rakamlara ulaşabilir, her yıl artarak değiştiği için burada rakam belirtmiyeyim ancak üretime başladığı yıldan bu yana Tüprag’ın ülkenin her zaman ilk 100 büyük firması ve en çok vergi ödeyen ilk 50 firması içinde olması büyük bir mutluluk kaynağı benim için. İstihdama olan katkısı, kurumlar vergisi ve yarısı Uşak İl Özel İdaresine gelen devlet hakkı (vakıf olmayanlar için, tüm yeraltı kaynakları devlete aittir, yalnızca işletme hakkı belli süreler için devredilebilir) var.

Madenin çalışmasından bu yana dünya standartlarında ve hatta bir adım ileride olduğunu söyleyebileceğim ve sürekli geliştirilip iyileştirilen bir iş ve işçi güvenliği sistemimiz var. Uşak’taki tüm kurumların ve ülke çapında diğer maden işletmelerinin de takdirini kazanmakta ve örnek olarak gösterilmektedir. Bununla gurur duyduğumu söylemeliyim.

Biz iyi bir iş yaptığımızı kendi kendimize söylüyoruz, ancak yerli ve yabancı, dışarıdan bakan gözlerin, özellikle de bilim insanlarının “hem madencilik faaliyetlerimizi aynı kitaptaki gibi diye tanımlamaları ve hem çevre konusundaki önlemlerimizi dünyadaki en iyi örneklerden bir olarak göstermeleri” bir Uşaklı olarak bana yine büyük mutluluk veren bir durum ve ben bunu çok sık yaşıyorum.

Malumunuz, şirketimizin sahiplendiği değerlerden biri de “iş birliği”dir. Tüprag Metal Madencilik’te uzun yıllardır parçası olduğunuz iş birliği ortamı hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Yukarıdaki sorunuzdan devam ederek söylemeliyim ki, gerçeği bilen ya da farkında olan Uşaklılar Kışladağ altın madenini işleten Tüprag’ın Uşak için bir şans olduğunu bize hep belirtirler. Bu bireylerin veya kurum ve kuruluşların bize olan destekleri (veya işbirliği diye anlayın) birçok engeli aşmamızda, madenin özellikle kuruluş aşamasında çok büyük katkıları oldu. Ben en başından beri işin içinde olan birkaç kişiden biri olarak gördüm ki Kışladağ Altın Madeni’nin üretime başlaması şirket içindeki mutlak işbirliği, dayanışma ve iş arkadaşlarımızın özellikle halkla ilişkiler birimine verdiği muazzam destek ile gerçekleşti. Bu işbirliği ve desteği halen devam ettiren bir yapımız var, bu sayede saygın bir şirket olarak üretime devam ediyor olmamız ne kadar değerli. Ayrıca, paydaş olarak adlandırdığımız civar köylerde yaşayan halk, Ulubey ve Eşmeliler, devletin tüm kurum ve kuruluşları bize güvendiler, bize destek verdiler; onlarla olan sıkı işbirliğimizi devam ettirmek için elimizden geleni yapmaya devam ediyoruz. ​​​​​​​

Genç meslektaşlarınıza yol göstermesi adına işinizin başlıca zorlayıcı ve tatmin edici noktalarını bizimle paylaşabilir misiniz?

Hayatı yaşamak başlı başına zor şey, yaşamımızın önemli bir bölümü işte ve iş arkadaşlarımızla geçiyor. Her zaman önce sevdiğiniz işi yapın veya yaptığınız işi sevmeyi öğrenin diye önermişimdir. Tüprag benim onbirinci işyerim ve 40 yıllık iş hayatımın yarısında yani 20 yıldır burada çalışmaktayım. Demek ki bu şirkete ait hissedebilmişim. Hayatımda zorlayıcı noktalar olduysa da bunları açıklıkla paylaşarak, dürüst davranarak (eğri yollar, bir zaman gelir ayağınıza dolaşır) ve arkadaşlarımın işbirliği ve destekleriyle her zaman aştım; yani çok zorlandığımı hatırlamıyorum. Tatmin duygusu ise işinizi seviyorsanız zaten kendi gelir. İşini dürüstçe ve hakkıyla yapan herkesin böyle hissettiğini biliyorum. Atatürk’e, cumhuriyetimize ve demokrasimize olan borcumuzu işimizi iyi yaparak ödeyebiliriz. İş hayatında ve özel hayatta mutluluk için benim düsturum (gençlere önerim de diyebilirim) ise şu: özür dilemesini de, teşekkür etmesini de bilmeli, ama dilden değil yürekten.