EFEMÇUKURU ALTIN MADENİ – İZMİR

Efemçukuru Altın Madeni Projesi ile İzmir ili, Menderes ilçesi sınırında, Efemçukuru köyü yakınlarında yer alan İR 51792 numaralı işletme ruhsatlı sahada altın madeni ve ilgili tesisler açılmış ve 2011 yılı itibariyle işletilmeye alınmıştır. Hali hazırda işletilmekte olan Efemçukuru Altın Madeni Faaliyet Alanı, Ege Bölgesi’nde, İzmir iline  yaklaşık 20 km ve Menderes ilçesine ise 14 km mesafede yer almaktadır.

Efemçukuru Altın Madeni İşletmesi kapsamında, çıkarılacak toplam cevherin yapılan son rezerv geliştirme çalışmaları ışığında yaklaşık 8,5 milyon ton , yıllık ortalama üretimin ise yaklaşık olarak 600 bin ton olması beklenmektedir. Cevherin ortalama tenörü altın (Au) için ortalama 7,31 gr/ton olarak; Gümüş (Ag) için ise 10,6 gr/ton olarak belirlenmiştir.

Maden İşletme Yöntemi

Efemçukuru Altın Madeni sahasında ve önerilen Proje kapsamında Kullanılacak maden üretim metodu yeraltı maden işletmeciliği olup kazı dolgu sistemiyle çalışılacaktır.

Üretim yöntemi, özel bir tasarımla yeraltında delme, patlatma yükleme, taşıma ve dolgu yapılarak hayata geçirilecektir. Cevher hazırlama aşaması, kırmayla başlayarak öğütme ve bunu takiben, altının ve gümüşün çok aşamalı flotasyonunu kapsamaktadır. Nihai flotasyon konsantresi, serbest altın eldesi için gravitasyon işlemine tabi tutulacaktır. Gravitasyon işleminden sonra, elde edilen metal ergitilip dore şeklinde dökülecektir.

Geri kalan metal sülfatları ve küçük taneli altın içeren flotasyon konsantresi, altın üretimi için ileri zenginleştirme işlemine tabi tutulmak amacıyla başka bir tesise taşınacaktır. Flotasyon atıkları filtreleme tesisine gönderilerek susuzlaştırma işlemine tabi tutulacaktır. Susuzlaştırılan atıkların yaklaşık %50’si bağlayıcı madde olarak kullanılan çimento ile karıştırılarak yeraltı dolgusu olarak kullanılacak, geriye kalan kısım ise, alanda oluşturulan ve kapasitesi artırılacak olan kuru atık depolama tesisinde depolanacaktır.

 EFEMÇUKURU ALTIN MADENİ PROJESİNİN TARİHİ

1992 – 1993 Keşif, Lisans Alma ve İlk Araştırma Çalışmaları
1993 – 1997 Araştırma Çalışmalarının Devamı/ Mühendislik ve Çevresel  Çalışmalar
1998 – 2005 ÇED Hazırlık Çalışmaları
2005 ÇED Olumlu Belgesinin alınması
2006 – 2007 Fizibilite ve Araştırma Sondaj Çalışmaları
2007 Temel Mühendislik ve Fizibilite Çalışması / Kamulaştırma
2008 Tüm İzinlerin Alınması / Detay Mühendislik / İnşaat Faaliyetlerinin Başlaması
2009 İnşaat Faaliyetlerinin Devamı, Kuzey Bölgesinde Araştırma Sondajları
2011 İnşaat Faaliyetlerinin sona ermesi. İşletmeye Geçiş
2015 Kapasite Artırımı ÇED Olumlu Belgesinin alınması

Önem ve Gereklilik

Altın yer kabuğunda en az bulunan metalik elementlerden biridir. Yer kabuğunun yalnızca on milyonda ikisi altındır. Altın doğada bilinen en iyi iletken olup, su ve oksijenle reaksiyona girmez. Ayrıca en aktif elementlerden biri olan altın, oksijenle reaksiyona girmemesinden dolayı paslanmaz ve çürümez. Bu özelliğinden dolayı pek çok sanayide de yaygın olarak kullanılmaktadır. Altın kaplama yüzeyler sürekli temiz, paslanmaz ve güvenilir sinyaller sağlamak amacıyla kullanılmaktadır. Toksik ve biyolojik olarak aktif olmaması nedeniyle medikal ve dişçilik alanında da kullanılmaktadır. Altın, reaktif ve tehlikeli olmayan yapısından dolayı, insan vücudunda herhangi bir çürüme veya zararlı fiziksel reaksiyona yol açmaz. Tüm metaller arasında en zor kırılan metal olup, çok ince tel veya tabaka şekillerine kırılmadan sokulabilir. Bu özellikler altını, bilgisayarlardaki ve telekomünikasyon aletlerindeki konnektörlerin çok önemli bir parçası haline getirmiştir. Isıyı veya kızıl ötesi enerjiyi en iyi yansıtan maddedir. Yüksek saflıkta altın kızıl ötesi enerjiyi %99 oranında yansıtabilir. Bu, altının ısı ve radyasyonun yansıtılması için ideal bir madde olduğunu göstermektedir. Aşağıda altının kullanım alanlarına yönelik değerlendirmeler maddeler halinde aktarılmaktadır.

  • Yatırım ve tasarruf aracı olarak kullanım,
  • Mücevher üretimi,
  • Elektronik ve telekomünikasyon (bilgisayarlar/yarı iletkenler, uzay araçları, telefonlar, televizyonlar),
  • Lazerler ve optik (astronomi, uydular, fotokopi makineleri, güvenlik sistemleri),
  • İlaç ve sağlık (dişçilik, lazer, araştırma, termometre),
  • Endüstri ve havacılık (hava yastıkları, uçak motorları, uçak pencereleri, motor sistemleri).

2006 yılı verilerine göre, dünyadaki altın rezervleri işletilebilir rezerv olarak 41.500 ton, görünür ve muhtemel rezerv olarak ise 90.000 tondur. Türkiye’nin altın potansiyeli ise 6.500 ton’dur. Son 15 yıldır sürdürülen altın madeni arama çalışmaları sonunda bu potansiyelin 800 tonunun nerede olduğu tespit edilmiştir. 2010 yılında, dünya altın üretimi 2689 ton olarak gerçekleşmiştir.

2000’li yılların başında Avrupa’daki altın üretimi açısından Türkiye’nin konumu pek dikkat çekici boyutlarda değilken, 2000’li yılların sonunda hatırı sayılır bir ilerleme kaydedilmiş ve 2010 yılı üretimi ile Avrupa altın üretiminin yaklaşık yarısını elinde bulunduran bir ülke haline gelmiştir.

Yukarıda aktarılan değerlendirmelere ek olarak, aşağıda alt başlıklar halinde belirlenmiş olan konularda projenin katkılarının olması beklenmektedir.

Proje ile direkt olarak ilgili pek çok durum, bölgede sosyo-ekonomik faydalar sağlarken bu değişimi/gelişimi makroekonomik faydalar, istihdam olanakları, eğitim olanağı ve bilinçlenme, altyapı gelişimi gibi temel alt başlıklar halinde değerlendirmek mümkündür. Bunlara yönelik detaylar aşağıda aktarılmaktadır.

  • Projenin ekonomik ömrü boyunca ülke ve il düzeyinde gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) artışı,
  • Projenin ekonomik ömrü boyunca, ülke ve il genelinde devlet gelirlerinin, vergi tabanının genişlemesi nedeniyle artış,
  • Projenin ekonomik ömrü boyunca ülke genelinde ticaret ve ödemeler dengesinin güçlenmesi,
  • Ülke genelinde yapılacak mal ve hizmet alımlarının ekonomiye katkısı,
  • Personel ve satın alma ihtiyaçlarını mümkün olduğunca faaliyet alanı ve yakın çevresinden temin edilmesi hedeflenmiştir. Bu da projenin, bölge için bir istihdam kaynağı olması durumunu beraberinde getirmiştir. Bu durum, çevredeki birçok hanenin gelir ve yaşam kalitesini olumlu yönde etkilemeye devam edecektir. Proje sayesinde ortaya çıkan direkt ve dolaylı ilave iş imkanları, çevredeki yerleşimlerin de ekonomilerinin gelişmesine yardımcı olabilecektir. Projenin sağlayacağı doğrudan iş imkanlarının yanı sıra, projenin istihdam ile ilgili çarpan etkisi kaynaklı dolaylı iş imkanları nedeniyle yörede nüfusun artması, kaynaklara, mal ve hizmetlere olan talebi arttıracak böylece yeni istihdam alanları yaratılacaktır.
  • Faaliyet alanı civarında ve bölgede yaşayan halkın proje süresince doğrudan ve dolaylı iş imkânlarından faydalanabilmeleri sağlanacaktır. Projeden sağlanacak diğer önemli bir fayda ise, yöre halkının işe alım aşamasında, sağlık, iş güvenliği ve çevre hususlarında bilinçlendirilmeleri olacaktır. Personele güvenlik ve çevresel hususlarla ilgili eğitim verilecektir.
  • Proje kapsamında gerçekleştirilecek ilave altyapı yatırımları (yol vb.) madencilik faaliyetinin sona ermesinden sonra da kullanılabilecektir.

Bölgesel Jeoloji

İzmir bölgesinin genç jeolojik oluşumu birbirlerini etkileyen üç ayrı paleotektonik birimle açıklanabilir. Bunlar doğudan batıya doğru şöyle sıralanmaktadır (Şengör ve Yılmaz, 1980).

  • Menderes Masifi Metamorfitleri, en yaşlı birim olarak bölgenin en doğusunda bulunmaktadırlar.
  • Neo Tetis okyanusunun kapanmasıyla oluşan, KD-GB doğrultulu İzmir-Ankara Ofiyolit Zonu.
  • Platform tipi karbonatların oluşturduğu ve Sakarya Kıtası’nın uzantısı olduğu düşünülen Karaburun Bloğu.

Erken Paleosen dönemde, Menderes Masifinin Sakarya Kıtasına doğru itilmesiyle Neo Tetis Okyanusu, bölgesel bir metamorfizma zonu oluşturarak kapanmıştır (Şengör- Yılmaz,1981; Akkök, 1985). Daha sonra Batı Anadolu’da Miyosen’de başlayan açılma ve çökme zonu, daha çok doğu-batı yönlü horst ve graben türü yapıların oluşmasına neden olmuştur. Bölgedeki bu yapısal oluşumun hemen ardından başlayan kalk-alkalin mağmatizma, daha sonradan trakitler ve ryolitik volkanik aktivitelerle devam etmiştir.

İzmir-Ankara Kenet Kuşağı Bölgesi, geç Kretase ve erken Paleosen Çağ sırasında, Sakarya ve Anatolit-Toros mikro tabakalarını ayıran bir batım alanının kapanma noktasını gösterir. Batım alanı kapandıkça, iki mikrotabakanın arasında kalan Neo-Tetiyan deniz tabanı, Anatolit-Toros levhalarının üst tabakasını kaplamıştır. Bindirme fayları ve rekristalize olmuş kireçtaşı olisitolitleri ile bağlantılı olan Serpentin mercekleri, kenet oluşumu sırasında meydana gelmiş, melanj benzeri karmaşık yapılar içine dalımlanmıştır.

Bölgesel, kaplamsal volkanizmalar ve sokulum aktivitileri de dalım süreçleri ile bağlantılı olmuştur. Batı Türkiye zonunda, daha sonra oluşan orta- Tersiyer genişleme, blok faylanma ve kuzey-güney doğrultusunda oluşan Seferihisar horstunun ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Efemçukuru Madeni, Seferihisar horstunun orta kısmında konumlanmıştır.

Proje Alanının Jeolojisi

Efemçukuru Altın Madeni yatağı, İzmir-Ankara Zonu’nun batı ucunda bulunmaktadır. Bölgenin jeolojisini çalışanlar tarafından, İzmir-Ankara Zonu’nun batıda kalan bu kısmı, Bornova Melanjı olarak adlandırılmaktadır (Erdoğan,1990).

Proje sahası az deformasyonlu, nispeten yüksek derecede metamorfize olmuş geç Kratese-Paleosen-yaşlı flişlerden oluşmuştur. Bu volkan sedimanter filiş birimi, daha sonra kalınlıkları 1-2 metre arasında değişen riyolit daykları tarafından kesilmişlerdir. Daha sonra da Kestane Beleni damar zonu olarak adlandırılan Efemçukuru cevherleşmesi de bu birim içine yerleşmiştir. Proje sahası civarında, dört ayrı ana birim ( fillit, hornfels,riyolit, cevherli damar zonu ) ayırt edilmiştir.

Proje alanının kuzeydoğu köşesindeki, ortaç kayaç-mafik denizdibi volkanikler ve ara katlı mafik sedimentler (şist), güney ve batı yönündeki fillitlere doğru eğimlidir. Fillitler ve hornfelsler ruhsat sahasındaki mineralleşme için birinicil ana kayaçlardır. Burada, hidrotermal bozulmadan etkilenmeyen fillitler, genellikle yumuşak, parçalanabilir ve gelişmiş S1 foliasyon yapısına sahiptir. Fillit içindeki kırılmalar, ince metamorfik kuvartz-mikroklin damarlarla dolmuştur. Bölgesel tektonik olaylar sırasında, fillitler kuvvetli bir şekilde deforme olmuşlardır. Foliasyon tabaka yönü ve eğim yönü kısa mesafeler içinde aniden değişmektedir. Fillitler, termal açıdan, maden yatağının merkezine yakın bir yerde, 2 km × 2 km alanından daha fazla yer kaplayacak şekilde, hornfelslere başkalaşıma uğramışlardır.

Dekarbonizasyon ve kalkerli fillitin silifikasyonu değişen oranlarda pirit, pirotin ve ana metaller içeren, epidot, tremolit ve aktinolit zengin kayaç asemblajı oluşturmuşlardır Hornfelsleşme ana kayacı gevrekleştirmiştir ve onları düktil pelitik fillitlerden daha fazla kırılmaya duyarlı ve yığışım oluşturmasına duyarlı hale getirmiştir.

Maden yatağının içinde, en yüksek oranlı altın tenörleri ve en kalın damar kesişmeleri yaygın olarak bu hornfelsleşen kaya biriminin içinde yer almıştır.

Cevherleşme

Efemçukuru maden yatağındaki altın ve ana metal cevherleşmeleri hornfelsleri, fillitleri ve riyolit dayklarını kesen iki kuzey-kuzeybatı doğrultu yönlü epitermal damarları barındırmaktadır. Bölgede, ana damar, Kestane Beleni damarıdır. Bir diğer ikinci paralel yapı, Kokarpınar Damar mostrası olarak bilinir ve yaklaşık Kestane Beleni damarının 450 metre kuzeydoğusundadır. Kestanebeleni KB damarıda Kestanebeleni’nin 500 m daha batısında yer almaktadır.

Kestane Beleni damarı bol miktarda yan kayaç, damar kırılımları ve daha küçük boyutlu, katmanlı damar dokuları içeren, çok aşamalı yığışım (breş) cevher damarı olarak nitelendirilir. Damar, kontrollü bir fayın genişleyen segment yapısının içerisinde, hidrokırılmaya neden olmuş bol miktarda yığışımların ve aktif bir fay sisteminin içine doğru yerleşmiştir. Damarın plan görünüşünde, çift kıvrımlı görünüme sahiptir. Bu şeklin geometrisi, fay kontrollü sistemin üzerinde oblik (verev), dekstral-normal yer değişimini desteklemektedir.

Kestane Beleni damarı hemen hemen 1.100 m doğrultu uzunluğuna sahiptir. Damar boyunca üç cevher zonu tanımlanmıştır .Bunlar: 1 Güney Cevher Zonu (GCZ) ,2 Orta Cevher Zonu (OCZ) ve 3 Kuzey Cevher Zonu (KCZ)’dır. Güney Cevher Zonu (GCZ), kuzeyden 338°’lik bir açıyla, 500 metre ve 60°-68°’lik eğim yönleri arasında yüzeyden takip edilebilmektedir. Cevher ayak kısmının güney yönündeki yarı bölümü çoğunlukla tek damardan oluşmaktadır.